
Fransızca’da: Violon; İtalyanca’da: Violino; Almanca’da: Violine ya da Geige Türkçe’ye Farsça “kemengeh” sözcüğünden geçen keman, kendine has eşsiz sesiyle dinleyenleri derinden etkileyen, adeta büyüleyen bir enstrümandır.
Yaylı çalgılar ailesinin en önemli öğelerinden biri olmakla beraber diğer enstrümanlara nazaran insan sesine daha yakındır.
Çok geniş bir ses aralığına ve ses rengine sahip kemanın tarihçesini inceleyecek olur isek, kendisinden önce ortaya çıkan ve ataları olduğu düşünülen diğer enstrümanların ifadesel açıdan yeterince verimli olamaması, yeni arayışlara yönelmeyi tetiklemiş çalgıların arasında ‘Keman’ en tanınmış olanıdır.
16. yy.ın ortalarında, kemana dördüncü telin eklenmesiyle, günümüz görüntüsüne en yakın şeklini alarak temel yapısal niteliklerinin belirlendiği bilinmektedir. Akort ediliş şekli hakkındaki en eski bilgiyi ise 1556 yılında Jambe De Fer tarafından Lyon’da yazılan “Epitome Musical” isimli eserden öğrenmekteyiz. Ayrıca bu eserde, keman ve viol birbirinden kesin bir şekilde ayrıştırılmış biçimde aktarılır.
Bu noktada yalnızca yazılı kaynaklardan yararlanmak yanlış olur. Zira resim ve ikonografi çalgının ilk örneklerinin görüldüğü başlıca ve önemli kaynakları bizlere ulaştırmaktadır…
Bu doğrultuda 16.yy.ın sonlarına doğru keman kullanımının yaygınlaştığı, bilinirliliğinin arttığı ve tercih edilen bir çalgı haline geldiğini söyleyebiliriz.
Caravaggio’nun tablolarında karşımıza çıkan keman örnekleri, bu çalgıların artık usta ellerden çıktığını, titiz işçilikleri ve parlak renkleriyle kanıtlamaktadır.

Çalgının ilk dönem örneklerinin görüntüsü konusunda bilgi veren bir diğer örnek ise Veronese’nin ‘Marriage at Cana’ adlı meşhur tablosudur. 1563 yılında resmedilen eserde arka planda kalan çalgı, kemanın ilk örneklerinden biri olarak kabul edilir.

Yine bu konuda başvurulan kaynaklardan biri olan Monteverdi’yi 25 yaşındaki haliyle betimleyen 1592 yılına ait tabloda, “f” delikleri, çentikli orta kısmı, ikili kenar süsü ve işlemeli klavyesiyle betimlenen bir kemanın arka planda asılı olduğu görülür.

1600’lere ait olduğu düşünülen Annibale Carracci’ye ait bir eskiz çalışmasında ise keman ve yayın tutuş şekli hakkında görüntüler yer almaktadır.

Görsel kaynaklardan edindiğimiz bilgiler üzerine, 1550’lerde günümüz formu ile İtalya yarımadasında karşımıza çıkan kemanın fark edilmesi, 1600’lü yıllarda opera orkestralarında yer almasına rastlar. Asıl önemini ise 13. Louis’in sarayında ’24 Violons du Roi’ (kralın 24 kemanı) ismiyle kurulan orkestrada kazanmıştır.
17. yy.la birlikte, orkestranın gelişmesinin yanı sıra kullanılan enstrümanları yapan ustaların farklı ve ileri yapım yöntemleri kullanması, müzisyenlerin eşlik görevi dışında bireysel olarak veya topluluklarla icra yetkinliğini kazanması, bestecilerin çalgılara yönelik fazlaca beste yapmaları ve müziğe yeni biçimler kazandırmaya başlaması, müziğin evrimi açısından bu dönemi önemli bir noktaya taşımaktadır… Antonio Stradivari (1664-1737), Andrea Amati (1520-1611), Nicholaus Amati (?- 1684) ve Andrea Guarneri (?-1698) gibi ustaların yaylı çalgılar ailesini eskisiyle kıyaslanmayacak ölçüde geliştirmiş olmaları kemana olan ilgiyi arttırmış, Arcangero Corelli (1653-1713) ,Antonio Vivaldi (1678-1741) ve Guiseppe Torelli (1660-1708) gibi kemancı besteciler ise keman çalma tekniğine önemli yenilikler getirerek kemanın gelişmesine büyük katkı sağlamışlardır.

Barok döneme gelindiğinde, kemanda yapılan bazı yapısal değişiklikler, ses genişliklerindeki ve akort sistemlerindeki değişimler, seslendirme (çalma) tarzlarında farklı arayışlara neden olmuştur. Bu gösterişli dönemde sonat, konçerto, süit gibi yeni form ve eserlerin ortaya çıktığını da görebiliriz.
Konçerto
Çalgı müziğinde önemli bir yeri olan “konçerto”’dan bahsedecek olursak da, İtalyanlar tarafından ortaya çıkarıldığını ve müzik tarihindeki ilk keman konçertosu G. Torelli tarafından yazıldığını belirtmeliyiz. 18. yüzyılda Vivaldi ve Tartini gibi bestecilerin “konçerto” ve “sonat”ları ince tellere gereksinim gösteren dolu ve parlak tınılara ihtiyaç duyuyordu. Ancak, kalınlığı nedeniyle tellerin yeterince gerilememesi kemanın daha zayıf ve boğuk bir tınısı olmasına neden oluyordu. Bununla birlikte yapı düzeninin değişerek gelişimi, teknik ve yorum açısından kolaylık sağlayan sol kol ve elin her pozisyon için kullanımı geliştirilmiştir. Yine aynı yüzyılda kemanı, diz ya da göğüs üzerinde farklı çalma teknikleri uygulanmışsa da başarılı sonuçlar alınamamıştır.
Günümüz kemanlarına kıyasla Barok dönemde kullanılan kemanların sapları daha kısaydı. Saplar kemana paralele yakın bir açı ile yerleştirildiğinden, tellere olan baskı daha az oluyordu ve bu da daha rahat, yoğunluğu az bir ton elde edilmesine neden oluyordu. Modern keman standartlarına göre kısa olan dik açılı eski tarz keman sapı 16. yüzyıldan 1800’lü yıllara kadar varlığını sürdürmüştür.
Yine Barok dönemde, köprünün şekli ve keman üzerinde bulunduğu konum günümüz kemanlarından oldukça farklıydı. Kimi zaman alt kısımda bulunan çubuk yerine kemer bulunuyor, köprüler kendi aralarında yükseklikleri ve şekilsel özellikleri açısından farklılık gösterebiliyordu. -Bu konuda kesin kanıt olmamakla birlikte, barok dönemde kullanılan köprülerin günümüzdekilere göre daha kısa, düz, dar ve kalın olduğu düşünülmektedir-.
Günümüz kemanı ile farklı olan ve dikkat çeken bir başka özellik ise eşiğin ‘f’ deliklerinin tam yanına değil de daha aşağı kuyruğa doğru konumlandırılmış olmasıdır. Kullanılan telin daha uzun kullanılarak iyi bir ton elde edilmesine yönelik bir durum olduğu tahmin edilse de, daha sonraları sapın uzatılmasıyla bu istek karşılanmıştır.
Tellerin gerginliğinin enstrüman üzerindeki baskıyı arttırması, sapın daha güçlü olmasına, daha kalın ve uzun bas balkonunun başlangıç kısmının zıvana açılarak üst oyuk içine yerleştirilmesine neden olmuştur. Tuşenin uzatılması ile bas balkon da uzatılmış, böylece keman daha ağır bir hale gelmiştir. Daha kalın ve dayanıklı can direği de 18. yy.ın sonlarına gelindiğinde ideal bir ton yakalamak için önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
L’abbe le Fils 1761 yılında basılan ‘Principes du Violon’ isimli kitabında ilk kez, kemanın çenenin altında ve kuyruğun sol tarafında tutulmasını savunmuştur. Barok çağda, uzun cümleli, süslü ve bolca kontrapuntal yazıya dayalı üslup, Klasik dönemle birlikte daha net, parlak ve sade bir sanat haline dönüşmüştür.
Klasik dönemde, kemanı çenenin altına bağlama tekniği, 1820 yılın da müzisyen ve besteci L. Spohr’un çeneliği icat etmesiyle son bulmuştur. Eklenen bu özellik sayesinde, kemanın sabit durması kolaylaşmış, sol ve sağ elin hareket kabiliyetleri yükselmiştir. Çeneliğin eklenmesi vibratonun gelişmesine olanak sağlamış, aynı zamanda da repertuarlar teknik açıdan zorlaşmaya başlamıştır.
Virtüözite, çalgıların orkestralarda ritim ve ses özelliklerine göre kullanımıyla artmıştır. Müzikal anlatıma hoş bir esneklik ve yumuşaklık kazandıran Crescendo ve descrescendo’nun kullanımı yaygınlaşmıştır.
Pierre Baillot (1835) , keman desteğinin düzgün ve rahat olabilmesi adına keman yastığını ilk kez ifade eden bestecidir.
Yapısal gelişimi tamamı ile sona eren keman, Romantik dönemde bir değişim göstermemiş ancak keman yastığının yaygın kullanımı bu dönemde başlamıştır. Romantik dönemde ise dönemin özellikleri ile birlikte, ifadesel ve teknik anlamda büyük bir değişim yaşanmış, diğer dönemlere kıyasla daha yüksek bir virtüöziteye ulaşılmıştır.
Kalıplaşmaya karşı çıkış ve özgür biçimlendirmeye yönelişle, uzun soluklu ezgiler, nüans hareketlerinde ani değişiklikler, sık sık ton/eksen/uygu değişimleri yaşanmış, anlatımlar yoğunlaştırılmıştır. Romantik şiirsellik kemana aktarılmış, ses üretiminde ve tınıda bolluk önemsenmiştir.
Paganini’nin (1782-1840) uzak pozisyon değişimleri, rikoşe, sol el pizzicatosu, çift parmak tril, yapay ve çift filajole, üçlü /altılı / sekizli /onlu çift sesli geçitsel çalma, kemanı farklı akortlama gibi teknikleri çalma tekniklerinin çeşitlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Klasik dönemden gelen tür ve biçimler romantik anlayışın etkisiyle, değiştirilmiş ve yenilenmiştir.
Yay tekniklerinin çeşitlenmesi ile alt yay-üst yay terimlerinin kullanılması bu dönemde ortaya çıkmıştır. Dönemin ünlü kemancıları, akorları kendi stillerinde, sesleri istedikleri sıraya koyarak serbest bir çalış tekniği benimsemişlerdir. Bazen en pest sesler vuruştan önce çalınmış, özellikle eserlerin icrası sırasında pozisyonlar arası geçişin aynı parmakla, parmağı kaydırarak yapılması çok kullanılmıştır. Örneğin; Beethoven, Mendelssohn, Brahms gibi ünlü besteciler konçertolarında, ifadeye anlam kazandırmak için aynı parmakla geçişi kullanmışlardır.
Kemanın Yapısal Özellikleri
Günümüzde orkestra ve solo eserlerde önemli bir yere sahip olan kemanın notaları sol anahtarı kullanılarak yazılır. Keman, yaklaşık 70 değişik ağaç cinsinin akustik değerlere göre bir araya getirilmesiyle oluşturulur. Boyu (sap hariç) 35-36 cm arasında değişebilen, ağırlığı 400 gr. civarında olan keman, başlıca üst kapak, kubbe biçiminde alt kapak ve yanlıklardan meydana gelir. Kapakların orta bölümünde C kıvrımları bulunur. Köprünün her iki tarafında ise ses titreşimlerinin dışarı çıkabilmesine olanak sağlayan “f” delikleri bulunur. Keman yapımında kullanılacak ağacın iyi kurutulmuş olmasına ve kullanma yönüne önemle dikkat edilmesi gerekir. Rezonans için ağacın damar yönü önem taşıdığından ön kapakta boylamasına, arka kapakta ise enlemesine biçilerek kullanılması gerekir.
Akçaağaç kullanılarak yapılan sap, kendisini saran besleme takozlarının içinden çıkarak zarif bir kıvrımla yani salyangoz ile tamamlanır. Sapın sağlamlığı için önemli bir unsur olan besleme takozları aynı zamanda kasnağın üst ucunda bulunan yanlıkları da pekiştirmeye destek olur.
Teller ise, burgu kutusundan başlayarak, üst eşik, sap üzerinde bulunan tuşe ve gövdenin üzerinde bulunan köprüden kuyruğa kadar uzanır. Tellerin titreşimini üst kapağa iletmeye yarayan köprü, burada ortaya çıkan basınca direnebilmesi için tonoz biçiminde yapılmış ve çevresi ahşap kaplama ile işlenmiştir. Gövdenin içine, bir ucundan diğerine kadar devam eden, sesin tınlamasına ve baskıyı almaya yarayan bas halkası adında bir parça ile eşiğin tam altında ise ses titreşimlerinin alt kapağa iletilmesine yarayan can direği adı verilen önemli bir parça yerleştirilmiştir.
Alkol ve terebentin içinde eritilmiş ya da keten yağı ile ezilerek oluşturulmuş reçinelerle, ahşap işi tamamlanmış keman verniklenir.
Keman yapımındaki en önemli unsurlardan birisi de yapımı sırasındaki en küçük kusurun bile ses tonunu ve tınısını etkilemesi nedeniyle cilalama işlemidir.
Telleri sırasıyla Sol, Re, La, Mi olarak akort edilir. Dolayısıyla teller “tam beşli aralık” larla tınlar.
Malzemesi bağırsak olan keman tellerinden sol telinin etrafı 18. y.y.’dan beri gümüşle kaplanırken, La teli 1920’den beri bu işleme tabi tutulmaktadır. Mi telinde ise genellikle çelik kullanılır.
Eşik üzerinde yaptıkları basınç 12 kg. olan tellerin toplamdaki çekme gücü 30 kg.’dır. Günümüze kadar Tartini, Nardini, Campagnoli, Beriot ve Paganini gibi kemancılar farklı akort sistemleri kullanmış olmalarına rağmen bunların hiç biri benimsenmemiş olup, mi teli 660 frekans, la teli 440 frekans, re teli 293,3 frekans, sol teli 196,6 frekans olarak akortlanır.
İcracı, enstrümanını çenelikle keman yastığı arasında, sol elin desteği olmaksızın tutar. Sesin karakteri yay hareketlerine bağlı olmakla birlikte, sesin değiştirilmesi küçük ses yüksekliği dalgalanmalarıyla (titreşme, vibrato) oluşturulabilir. Yayın kullanımındaki basınç, hız, dinamik, ritim, artikülasyon ve cümlelemeyi belirlemede önemlidir.